dünden yaralarım var, git
bir tren yanaşırsa raylarına, bin, acil
adımların gölgelerinin ötesine geçtiğinde gel,
bütün hasretlerin buluştuğu o yerde
koyulaşırsa kanının akışı, ciğerinin atışı
bil ki seni bekliyorum
o soğuk evinde, sıcak ellerinde bir bardak çay tutarsan bir gün
aç perdelerini, bana bak
saçlarım rüzgara mesken, hala savruluyor muyum
gözlerin parlıyorsa aynı bana baktığında
seni izliyorum
istanbul'un en sıcak güneşinde, hep seni bekliyorum
ve de
vazgeçilmemişliğimi anlamadıysan
elindeki kadehte, mırıldanışlarında,
sabahleyin yaşadığını hatırlamadan önceki safhalarda
yüzümü görmüyosan kirpiklerinin uçlarında
avuçlarımın soğukluğunu özlemiyorsan, yürürken kolundan tutan elimi, tökezlememi hissetmiyorsan
adımı dilinden aşağı yuvarlayamıyorsan
ve aşkını haykıramıyor, satır aralarında mürekkebimi aramıyorsan
en ölümsüzü ile sevemeyeceksen, milyon kere Sena demeyeceksen
gelme, bir daha da gitme
ve ne olur
gözlerin gönlünün manzarasından daha da karardığında
karanlığın sustuğu saatlerde de beni unutma, ben o saatler okurum kitaplarını
hala duruyorsa eline sıkıştırdığım notlarım ve de kondurduğum dudaklarım
ve bir çiçekçi görürsen yol kenarlarında
bir kedi mırıntısıyla yumuşarsa gönlün, beni unutma
ne olur bir gün gönlümün kabrinde bir kara gül biterse
beni unutma
bir ömür yetmez…
ReplyDelete